26 Şubat 2013 Salı

her sey normal


A dostlar

Yazamıyorum.

Resmen yazamıyorum. Aklımdan bir sürü şey geçiyor ama bir türlü hazırlayıp bloğa koyamıyorum.

Sanırım bir tür yazar bunalımı bu J

Keşke filmlerdeki gibi kış geldi mi bir tatile çıkıversek üç beş gün kendimizi bir yerlere atabilsek.

Film demişken önerisi olan var mı?

Belki dedim böyle bir şey atıverirsem bloğa üstümden kalkar şu lanet ve bir şeyler yazmaya başlayabilirim ehe J


Müdürüm Melis Danişmend'i hiç sevmezdi. Tam olarak ne diye kötülediğini hatırlamıyorum ama gıcık olurdum söylediklerine. Yok, mok deyince hemen abidik bir laf eder kendimi aptal gibi hissettirirdi. Farklı biriydi benim müdürüm, yalnızdı. Bence. Sevgiler.

8 Şubat 2013 Cuma

öz hakiki matruska


Ben matruşka bebeklere bayılırım. Nasıl sevimliler onlar. Güler yüzlü, bıd boylu J Belki de tombik tombik oldukları için yakınlık hissetmiş olabilirim.

Hep matruşka bebeğim olsun istemiştim. Bir aile büyüğümüzün evinde vardı sanırım, kimdi hatırlamıyorum. Tek hatırladığım en küçük matruşkayı kaçırma isteğimdi J

Etrafa bakınsam da satan bir yer hiç göremedim. Sonra arkadaşım bana beşlisini aldı. Arkasından Işık teyzem matruşka şeklinde bir vücut kesesi aldı, onun arkasından da annem matruşka şeklinde bir anahtarlık patlattı J

Benden mutlusu yok şuan bıdıklarım ve ben huzur içinde yaşıyoruz. Keseyi kullanmaya kıyamadım. Masamda duruyor
J

Ceylan Ertem'in sesinden Oyuncak Dünya 

5 Şubat 2013 Salı

gırin pis


Merhaba canlar;

Bugün size çok şikâyetçi olduğum bir konudan bahsedeceğim.

Sokakta bağış toplayan "Greenpeace"çi kardeşlerimiz.

Greenpeace’in yaptığı işlere kesinlikle saygı duyuyorum. Büyük işler başarıyorlar, başaracaklar. Nükleere, GDO’ya, denizlerin kirletilmesine, küresel ısınmaya karşı duruşlarını takdir ediyorum.

Bunlar bir yana sokakta insanların önünü keserek, durup konuşmazsan arkandan söylenerek bağış toplamalarını onlara yakıştıramıyorum. Büyük meselelerin peşinden koşan adamlar değil mi bunlar ya da sokağa koyduğu adamlar bu amacı iyice benimseyememiş.

O kadar samimiyetsiz buluyorum ki.

Çat, sözde yırtık greenpeaceçi arkadaşımız bir anda önünüze atlıyor ya da olduğunuz kafeye girip masanızda beliriyorlar. Kadıköy karga da başıma gelmişti bu da. “Yardım etmek ister misiniz?” Yok etmeyeceğim. “Ama biliyor musunuz ülkemizde şuşuşuşuşşu oluyor”. Arkadaş ben işsizim. Üç ay önce asgari ücretle çalıştığım işi bırakmışım. Şimdi ailemin verdiği harçlıkla geçiniyorum. Sana yardım edebilecek biri gibi mi duruyorum? Ya da yolunu kestiğin diğer genç arkadaşlar sana yardım edebilecek adam mı? Kusura bakmayın ama tuvalette kıçını 200 lirayla silebilecek adamlar var bu ülkede. Greenpeace çek elini 50 liramdan. Ayrıca sokakta hiç tanımadığım, Greenpeace adına çalıştığını söyleyen bir adama kredi kartı bilgilerimi vermek istemiyorum. Zaten bu şehirde herkes tedirgin girdiği mağazada bile satış elemanının suratına bakmıyor. Seninle mi konuşacak? Metrobüse her bindiğimde orada oluyorlar artık hayır demekten ben utanıyorum.

Sonra bu adamlara da üzülüyorum. Onların ki de ekmek parası. Bir kotadır doldurmaya çalışıyorlar. Düzenin bir parçası olmuş bu adamlarda.

O yüzden onları kotayla terbiye eden “haydi sokakta milletin önünü kesip para dileyin” diyen adamlara kızıyorum. Ne bileyim bir stant dikin arkadaş. Derdi olan oraya gelsin. Yazık bu arkadaşlarımıza. Çoğu kişi kışlayarak, tersleyerek başından savıyor. Göz göze gelmemeye çalışıyor. Onlardaki de can be ya.

Bana gelince ben olabildiğimce nazik olmaya çalışıyorum. Yaptıkları işe saygı duyduğumu, ancak kredi kartım olmadığı için yardım edemeyeceğimi, internet sayfalarını takip ettiğimi söylüyorum. Yalanda değil hani internet sayfalarına bakınıyorum arada. Duyarsız kalmamaya çalışıyorum.

Ama arkadaş şu dilenir gibi sokakta arkadaşlarımıza para toplatmanı çok samimiyetsiz buluyorum be Greenpeace. Sevgiler.


Bir de ben greenpeace'in yerinde olsam bu amcayla çalışır, samimi samimi işler yapardım :)
youtubeda pek çok şiiri var. hoşgörahmet diye bakabilirsiniz :)

2 Şubat 2013 Cumartesi

Barış Manço 81300 Moda

Manço ailesin'den tık tık



Barış Manço’nun evine hiç gittiniz mi? Ben sonunda dün yani 1 Şubatta tamda ölüm yıldönümünde onun evini ziyaret ettim.

Müze Pazartesi günleri hariç hergün sabah 9dan akşam 5e kadar açık. Giriş ücretleri de oldukça uygun. Tam 5 lira öğrenci ise 3 lira.

Kadıköy belediyesi müzeyi tanıtan bir kitapçık hazırlamış. Girişte ve kafe bölümünden ücretsiz olarak alabiliyorsunuz. Belki hatırlayanınız vardır. Barış Manço’nun ölümünden sonra tüm mal varlığına haciz gelmişti. “Devlet Sanatçısı” Barış Manço’nun, tüm mirası bir anda yağmalanmaya başlamıştı. Manço ailesi uzun ve üzücü bir takım olaylardan sonra modada ki evi Kadiköy Belediyesinin de yardımıyla geri aldı. Barış Manço’nun vasiyeti üzerine 81300 Moda müze haline getirildi.

Aileyi bu kadar yıpratmaya gerek var mıydı? Devlet niçin bu olaya el koymadı? Söz konusu kişi Barış Manço. Bilmem anlatabildim mi?

Müze evin son haline en yakın olabilecek şekilde tekrar dekore edilmiş. Girişte sol tarafta büyük bir yemek masası ve Barış Manço’nun öldüğü gece son olarak kullandığı eşyalar sergileniyor. Araba anahtarı, cep telefonu ve ajandası.

Barış Mançoyla ilgili görmek isteyeceğiniz her şey müzede. Tüm kişisel eşyaları. Kravatları, fotoğraf makineleri ve kameraları, ödülleri, pasaportları, antika eşyaları, fotoğrafları, kıyafetleri, piyanosu, işlemeli vazo koleksiyonu, diş fırçası, oğullarının oyuncakları, çalışma masası, tabloları, boyaları, ona gelen hediyeler. Daha ne diyeyim gidin görün.

Barış Manço bütün başarısını saf sevgiyle elde etmiş bir adam. Sevgiyle ne kadar başarılı olunabileceğini kanıtlamış bir adam. Büyük adam… Sevgiler..